13 Aralık 2010 Pazartesi

Kapatıyoruz.

Bir dengefakiri yolculuğunun da sonuna gelmiş bulunmaktayız. Sorun bende değil; dengefakirini seviyor ve anlatıcak çok dengefakirliklerinde bulunuorum; sorun sizde değil siz de okuyorsunuz. Sorun bende; size anlatıcak güvenimi yitirdim, sorun sizde okumamanızdan çok okumanız endişe verici. Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz; çıkarken mandal ve margarinlerinizi unutmayın.

Sizi sevmedim, babanızı da sevmezdim sütoğlanlar.

9 Kasım 2010 Salı

disconsolate.

Hani cuk diye oturan kelimeler olur ya. ondan.

7 Kasım 2010 Pazar

böyle de manyağım.

Hani yaşlı teyzeler vardır ya. şu da torunum bu da oğlum vb. diye fotolar gösterir. sormasanız bile. O yaşlı teyzelerden biri de benim. Kurbanım da genç bir hanım. Kendisine farklı fotoğrafları istemiş olsa da kardeşiminkileri, dedemin ve hatta yengeminkileri gösterdim. Evet o yaşlı teyze benim.
Bu arada o genç hanım, sizi çok seviyorum. HEPİ BÖRTDEY.

1 Kasım 2010 Pazartesi

How the hell I could do all that?!

Aynen böyle başlık atmış karşı. Ben de karşı yazı yazıyorum, denge fakiri penceresinden.

Birbirini takip eden günlerde, ilk önce parmağımı kestim- ama sağlam kestim, nasıl bilmiyorum, bayaa kanamış, kanamış diyorum çünkü 5 dk sonra kesildiğini anladım etraftaki lekelerden- daha sonra ayak parmağımı kestim- hem de priz yardımı ile.

Benim de sorum bu: How the hell I could do all that?!!!

bok vardı.

Çok pis nefret doluyum. O kadar nefret doluyum ki, her tarafta gargamel görüyorum.

Şam fıstığı sevmiyorum arkadaş!

Bulok.

Şam fıstığı sana da garip gelmiyor mu? Sevmiyorum onu. Her şeyin içinden çıkıyor ya. Deli ediyor beni. Bir de maydonozu suçlarlar bu durum için.

Ya sen nasıl dengesiz bir fıstıksın arkadaş, hem pasta içine hem salam içine konuluyor ve bununla bayağı hayran topluyorsun ya. Çok sinir oluyorum. Bir kere sen özünde dengesizsin. Karar ver Şam mı Antep mi. Ne bu şimdi iki şehri birbirine düşürmek için bir çaba mı. Ne saçmalıktır yahu.

Ne kuruyemiş olarak, Ne antep isminle, Ne şam isminle, Ne pasta içinde, Ne salam içinde, Ne dondurma üstünde, Ne dondurma çeşidi olarak!!! Hiç bir şekilde sevmiyorum! Çok sinir oluyorum her şeyin içine konulduğunu görmek. Bildiğin sinir.

Dip Not: Tüm dediklerimi "Damak"ı mahsup tutarak söylüyorum.

23 Ekim 2010 Cumartesi

belki, amin.

Bulok,

BELKİ, bir ihtimal, maddi yönü halledebilirsem,

Polonyaya gidebilirim, AMİN.




Zor işler bunlar, hele ki harçlık verilmesinin reddedildiği dönemlerde.

19 Ekim 2010 Salı

karşı karşı huuu.

karşı ile olan muhabbetimizin uzun bir süredir, whip ve death etrafında dönmesi üzücü.

evet.

rüyalarımdan etkileniyorum.

london.

rüyamda londradaydım. ve hatta mahkemesinde. ve hatta ceza mahkemesi arıyordum. bulmuştum. bi de ağır ceza var mı diye soruyordum. sonra bi heyecanlıydım var ya. ne mutluydum. konuşamıyordum. böyle kem küm idim. ihi :D

bu rüyayı da mergiz hanımla geçen konuşmalardan etkilenmek suretiyle gördüm. net.

bazı bazı.

bazen üzülüyorum.

Böyle insanlar yere oturup dileniyor filan. yaşlılar böyle. gençken ne işler yapabiliyorken şimdi yürümek zor filan.

sonra geçiyor tabi.

12 Ekim 2010 Salı

aayy canıım =)

Bulok!!!
Şöyle bir şey varmış.

During one episode, Robin freaks out in a restaurant when she mistakenly thinks Ted is proposing to her after she receives a champagne glass with an engagement ring at the bottom. When Ted tells her "That's not mine", another gentlemen at the table behind them says "It's mine", then proceeds to propose to the woman at his table. The proposal between the man and woman was real. The man set up the whole scheme with the show's producers, and told his girlfriend that they won a contest and got to be extras in a HIMYM episode. Instead, he proposed on camera, and the proposal will live on forever as part of the episode.

Romantik ki! Aksini iddia edeni döverim.

staj.

bulok,

bildiğin üzere staja başladım. böyle garip garip insanlar, olaylar filan derken şimdi ağır ceza mahkemesindeyim de çok zorlu geçiyor yahu. her duruşma 1-2 saat sürüyor filan. nolcak böyle. zaten stajda oturup konuşutğm kişi de gidicek perşembe sinir oldum. çok sinir oldum böyle. sinir. üf.

tamam şimdi dağılın.

böyle de olmaz ama.

ben anlamıyorum ya imadan. bu beni öldürüyor. öyle yani. üzülüyorum.

27 Eylül 2010 Pazartesi

kafam çok karışık.

(evet başlık o, dalga geçme bulok, anlatım bozukluğu olduğunun ben de farkındayım.)

Bulok,

Garip bir haller içindeyim. Hemen izah edeyim.
Misal EV:
Mezunum, staj vb. uğraşıyorum, kurslar araştırıyorum, böyle tam yoğunlaşmak istiyorum o alana; bir engel çıkıveriyor. Şunu sormak istiyorum : hangi aile çocuğu bir kursa katılmak istediğinde hayır der?. cevap: benimki.

Her seferinde diyalog şöyle geçiyor:

Ben: Bakın böyle bir şey varmış katılmak istiyorum.
Onlar: Yine ne getirdin?!
Ben: Bu sefer uluslararası sözleşme hukuku. Bir yıl, daha doğrusu iki dönem, tıpkı okul gibi vb. vb. (anlatırım her detayını)
Onlar: Şimdi niye gidiceksin ki buna? Ne gerek var yani?
Ben: Son 10 dakikada bu gerekliliği anlattım ya, ayrıca istiyorum gitmeyi yahu.
Onlar: Yok bu kursa gidicem yok şuna gidicem, kendini çok yoruyorsun, bir kere de karşıma hukuktan ayrı bir şeyle gel, hayatını yaşadığını göreyim be kızım. Salsayı istedin bak hemen başladın, sesimizi çıkardık mı?
Ben: Yani hayır diyorsunuz öyle mi?
Onlar: Evet, gitme o kursa.
Ben: Peki.

Şimdi, etkilenmiş olabilirsiniz.
"Tanrım ne kadar kuul bir aile, hayatını yaşa diyor, kıza bak mal, böyle de olmaz ki!"
dediğinizi duyar gibiyim.
Ama bitmedi, ertesi hafta benzer bir dialoga alalım sizi şöyle:

Ben: Bakın böyle bir şey varmış katılmak istiyorum.
Onlar: Yine ne getirdin?!
Ben: Bu sefer ninjutsu ama.
Onlar: O da ne?
Ben: (karakter ne olduğunu neden istediğini anlatır)
Onlar: Şimdi niye gidiceksin ki buna? Ne gerek var yani?
Ben: Son 10 dakikada bu gerekliliği anlattım ya, ayrıca istiyorum gitmeyi yahu.
Onlar: Yok bu kursa gidicem yok şuna gidicem, bir kere de karşıma hukukla alakalı bir şeyle gel, hayatında ayaklarının üzerinde durabileceğini göreyim be kızım. İstanbuldaki o kursa gitmeyi istedin bak hemen gittin, sesimizi çıkardık mı?
Ben: Yani hayır diyorsunuz öyle mi?
Onlar: Evet, gitme o kursa.

Evet, biliyorum.
Benim de alkım karışıyor.
Üstelik aklımı karıştıranlar sadece bu muhabbet değil. Her şey.
Çok şahane değil mi(!)?
İki olası diyalog var ve düzenli olarak "fill in the blanks" çalışması yapıyoruz.
Şahane (!)

Sorun sadece bu da değil, kendimi ifade sorunum var sanırım. Bir de evde istenmediğim söylendi ya hani. Hala bir geri adım yok. Hani bildiğin istenmiyorum sanırım. Acil para kazanıp çıkmam lazım bu evden. Anlamım yok burada çünkü.

Diğer şeyleri anlatmama gerek yok bence,
ketumluğum
(ketum kelimesini çok seviyorum, farklı bir havası var böyle ünlü uyumu yok filan.)
öne çıkıyor.
Ama söz yakında pasif agresifliğe yenilikler getireceğim.
Hı hı.

Dağılın hadi.


13 Eylül 2010 Pazartesi

mottomu buldum.

Disappointment to a noble soul is what cold water is to burning metal; it strengthens,
tempers, intensifies, but never destroys it.

9 Eylül 2010 Perşembe

I have to move out.

cidden. bu bir sorun oluşturmaya başladı. yakınlar da olmaz. kesmez yani. işlemez. acilen yapmalı. da şöyle bir eksiklik var. ufak bir sorun. yeterli param yok. staj bitmeden olmaz sonrasında da olmaz hemen galiba. çözemeidm. ama I have to move out immediately! net. bu kadar.

27 Ağustos 2010 Cuma

mesela.

36 ile 64 ün toplamının 100 olması beni her seferinde mutlu eder mesela.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

aslında.

seni sevmiyorum. öyle yani.

fotoğraf çekerken dikkat.

fotoğraf çeken insanlardan biriyim. çok büyük bir sırrı keşfettim. hani çekerken vizör(o bakılan delik) den bakıyoruz ya. meğersem oradan görüleni çekiyormuşuz. yani hem neyi çektiğini görüp hem de asıl çekilmesi hedefleneni ıskalama başarı yani. belirteyim dedim.

17 Ağustos 2010 Salı

polonya.

Bulok ben polonyaya gittim.
Orayı gördüm beğendim.
Chopin müzesi gibi bir evim olsun istiyorum. Çok güzel yani.
Bunlar da fotolar:
hepimiz varşovanın ortasında heykeliz.

hepimiz bu uçağa bineriz.
hepimiz hıristiyanlığı mimarisinden dolayı da takdir ederiz.
şşş. eğitim gördük.

o denli.

3 Ağustos 2010 Salı

salsa.

Bulok! Salsa'ya başladım. Çok süper ha. Acayip eğlenceli.

sevindirik olma hali.

Sebepsiz yere sevindirik olabiliyorum. Evet yine sevindirikim. Niye böyle oluyor ya? Anlamadım. Ama ilaçlardan şüpheleniyorum.

it's a new dawn.

nina simone'un feeling good şarkısına taktım. ama cidden. bi dinleyin seversiniz. Sürekli dinleyen bir manyak oluverdim. pişman değilim. ve hatta bir daha dinlicem.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

bi haller oldu bana.

Konuşamıyorum. Bildiğin olmyor. Yani konuşuyorum ama konuşmak istediklerimi değil. Öyle yani.

Chuck.

2 ayı aşkın süredir kelime anlamıyla üniversite mezunu işsizim ya hani, tatilmiş dinlenmeymiş ve benzeriymiş her birini tadını ve hatta cıvkını çıkarma suretiyle yaşıyorken bu diziyi izlemeye başladım. Değişik böyle komik filan. Tom ve Jerry'yi hatırlattı nedense bana.

26 Haziran 2010 Cumartesi

o nasıl ya?

filmleri alıp izlicektim, ona verdiğim filmi alcaktım. bunları geçtim veda edicekti gitmeden. evet lafım sana mergiz. 9 kere arayıp her birinde telefonun kapalı olması. kimaramış servisinin dinlenmemesi veya 9 un yetersiz bulunması. bu rahatsız etti. ayıb.

25 Haziran 2010 Cuma

Bazı bazı.

Bazen bazı kişilerin hayatımızdan çıkmasını dileriz, bazen de bazılarının hiç çıkmamasını. Kimi zaman hayatımıza girmesinler diye çabalarız kimi zaman da hayatımızdan çıkması gerektiğini kendiliğinden anlamasını bekleriz çünkü çıkarmak için bile taakatimiz kalmamış olur.

Bir de samimiyetsiz biri olduğumdan devam eden cümleleri okumanıza da gerek yoktur tüm samimiyetimle söylüyorum bunu. Beni yakından tanıyanlar ne kadar dengesiz biri olduğumun yanı sıra 3 adet 3 harfli argo sayılabilecek kelimeyi bu aralar kullanmayı artırdığımı farketmişlerdir. İşte bunları kullanmamı sağlayan bazı bazı kimseler hayatıma bu nadide 3 kelimeyi kattığınız için teşekkür ederim. Sıkça tekrarlatmanıza gerek olmasa da, eksik olmadığınız da aşikar.

Öyle işte.

23 Haziran 2010 Çarşamba

yemek yemek yemek.

Bir maykıl vardı. Ona türkçe öğretiyordum ara ara ve çok iyi öğrendiğini/ konuştuğunu düşünüyordu. Yemek temel ihtiyaç olduğundan öncelikle öğrenmesi gerektiğini düşünürdü. Denedi ama olmadı. Çünkü yemek ne zaman fiil ne zaman isim ayırt edemiyince şöyle bir çözüm bulmuştu. Her ikisine de yemek diyor ancak soru haline geçince (yemek yiyelim mi gibi) panik oluyor ve 3 veya 4 kere yemek dediğinde hızlıca bunu ifade etmiş oluyordu. Canım ya kıyamam. Neyse.

Bu aralar kendime o soruyu sorar oldum.

-Yemek yemek yemek?
+Cık. Çok sıcak.
- Yemek yemek yemek?
+ Yok yaa sağol.
-Yemek yemek yemek?! 16 saat oldu diğer öğünden bu yana.
+Öeh. Lokmamı saymışım deli gibin. İstemiorm işte.


---
haa böyle kendi kendime konuştuktan sonra bunu bıuraya yazmam da ayrı bir şey.

gereksiz sıcak.

İklim. Tadını kaçırdın artık. Kararını ver, dozunu abartma, olman gerekeni yansıt. Pek dengesizsin hiç çekilmiyorsun valla.

22 Haziran 2010 Salı

şikayetçiyim.

Annemin bana fal bakamaması, bakarken bakabildiğine ikna etme çabası cidden ama cidden sinir bozucu.

  • sevinçli kalabalık
  • iyi haber
  • bayrak dikmek
  • kısmet taşması
  • koruyucu
  • bir şeyi süresinden önce öğrenmek
  • balık, çeşme, kuş, anahtar
bunları diyor hep. hepsinde.

7 Haziran 2010 Pazartesi

weird.

Ya bulokçum.
Derdimi anlattım bir arkadaşıma anlamadı. Neyse dedim geçtim. Tam anneme anlatayım diyecektim ki bana yükseklisans başvurularını sordu nerede olursa olsun yapıcakmışım mezun olur olmaz. Anne yoruldum, lisansı bile zor vb. sözlerim yetmedi kendisine. Ne yapıcam bilemedim. ÖYle işte. derdimi de okuyan herkese anlattım şimdi. Öyle yalan bak o anlattıkça hafifler olayı. Daha da anlatmam.

4 Haziran 2010 Cuma

metin.

bugün metin sayesinde günüm hayatıma ayrı bir renk kattı. en son damla oldu. arkadaştan rica ettim iyi değilim gel dedim. bişey de anlatamadım yalan oldu. sonra üzüldüm boşuna geldi çocuk benim için dedim. öyle. kusuruma bakma karşı yahu.

3 Haziran 2010 Perşembe

Sadece bugünkü gaflarım.

Babam: annen edirneye gittiğine göre bundan sonra yiyeceğin yemekler makarna, et türevleri ve dışarıdan siparişler.
Ben: yaa o zaman ben yemek yapıym.
Babam: (ani bir irkilme ve ses tonunda aşırı incelme.) yok yok. ben yaparım. final haftan yorma canını.
Ben: can yormak zor iş.

----

Bir arkadaştan not almaya gittim ve ona planımı anlattım.

Ben: yaa işte babamla böyle muhabbet oldu. ben de bugün pırasa yapmaya karar verdim.
Bir arkadaş:ahuahuahuıa. pırasa nerden çıktı ya. mevsimi değil ki. bulamazsın.
BEn: hadi yaa. demek ondan göremedim manavda.
Bir arkadaş: auhahuahu :D kızın dediğine bak ya.
Ben: amaan. boşuna tarifi öğrenmişim.

---

Daha sonra eve dönüş yolunda markette mini boy pırasa gördüm.

Ben: pardon ben mmm 5 tane pırasa alabilir miyim?
Görevli: (hafif bi gülümseme) 5 tane mi. hmm peki. olsaydı hanımefendi tabi ki alabilirdiniz.
Ben: ama hayır orada var işte.
Görevli: hanımefendi onlar taze soğan. (cümle soğana gelince gülmekten düşücekti)
Ben: bok. zaten çok küçüklerdi. pırasa olsalardı bile almazdım.
Görevli yerde.

burayadayazmalıdiyedüşündüm.

Karşı ile konuşurken yaşandı. Gerçek beni ona anlatmaya çekinmiyorum(ki o benim bööle anlatmamdan çok çekiniyor ama sorun yapmıyoruz bence.)

--- NEfret doluyum. Kendimi gargamel gibi hissediyorum.

Evet bunu dedim ona.

hayatı çözdüm ben.

türlü insan var ve hepsi kendi hayatını güzelleştirmek için seninkini mahvetmeye yöneliyor. ve sen de bunlardan birisin. işte o denli garip işler bunlar.

Neyse Allahtan onlardan biriyim yoksa hayat hiç çekilmezdi be bulok.

bok demişken.

hukukuhkukukukhukhukhukhukhukuk!!!

Lanet olsun sana.

sadece şunu demek istedim.

bok.

28 Mayıs 2010 Cuma

hukuk.

ayriş tipli bir arkadaş benden yardım diledi hukukla alakalı olarak. Ve kendisine yardım ettim. Anında yargıtay kararı buldum ettim. Okudum. Mutlu oldum ha.

;O.

Buloook!!!
İçim aşk doldu. Midem hoşnut değil. Öyle.

my little lovely sister.

Kardeşimin bana "abla ül camış" demesine ne demeli bulok!

haziran.

Haziran ı hep sorunlu bulmuşumdur.

Bu sene bu hatanı düzeltme şansı veriyorum sana haziran!

metin!!!

Bugün metin hoca derse gelmedi. Üzüldük ettik. Sırf o gelcek diye 2 kilo olan fotoğraf makinesini yanımda götürdim. Boşuna götürmişim neyse. Öğlene doğru bir haber aldık. Arkadaşı aradılar ve dediler ki:

"cnn de altyazı olarak metin feyzioğlu vuruldu geçti. bugün derse geldi değil mi!"

Bunu duyunca amficek korktuk. Endişe ettik. Sonra araştırdık meğersem yalanmış. Metin hocayı arattık. "Yoo vurulmadım bildiğim kadarıyla" demiş.

Biz de sevindik. Öyle.

son ders günü.

BULOOOOKKKK!!!!!

BUGÜN HUKUKTAKİ SON DERS GÜNÜMDÜ!!!

Hiç derse giremedim. Ama olsun. Güzel bir gündü.

irresistible cheek.

Bugün bi şahıs bana selam verdi sonra bir makas alcam dedi sonra yanağımdan makas aldı.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

piyano aşkı.

Küçüklüğümden bu yana piyano çalmayı, evimde bir kuyruklu piyanomun olmasını hayal etmişimdir. Şimdi aradığım piyanoyu böyle araştırdım, türkiyedeki fiyatlarına bakayım dedim de. 6 basamakla karşılaştım. Üstelik bu 6 basamak kanunla atılan 6 basamak değil, bildiğin dim dik duran eskiden ytl olup yeni tl ye geçmiş 6 basamak. Mal 6 basamak nolcak. Öff.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Ahha.

Bulok!
senin de var di mi anlatamayıp içinde tuttukların. Bir anlatsan nolur bir düşün. Hani anlatamamak seni zorlarken anlatsan karşılaşacağın sonuçun çok korkunç olması yani kötü anlamında değil ürkütücü böyle muamma olduğundan. öf cümle kuramadım ya. kızdım.

Çikolata.

Bugün milli kütüphanede geçen uzuuun bir gündü. Daha da acısı hala bitmedi, ne gün ne de çalışmam. Neysem işte bugün bi ara bir arkadaşımla görüştüm. Çok pis gıcık oldum ona haa. Bana yediği çikolatayı detaylandıra detaylandıra anlattı. Bö yahu. Garip ya bılok. Bana bööle çikolata anlatması değil. Kendisi. İçindeki durum. Bu durumdaki benim aslında olmaması gereken varlığım. Garip idi. Öyle.

günlük.

Bulok bugün günlük tutmaya karar verdim de onu haber veriym dicektim. ama çok üşeniyorm ha yazmaya. Bakalım. Daha başlamadan üşendim ya helal di mi. Evet bence de bö.

23 Mayıs 2010 Pazar

hüsran.

Toefl'dan almam gereken puanın 19 puan aşağısında almak. Boşuna çok ama çok para masraf olmak. Karşılığını alamamak. Bok ye toefl demek istemek ama onda da suç bulamamak. İngilizce bildiğini sanmak ama bilmediğini anlamak.

Hüsran sardı vre bulok.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

teklif.

chaser's war on everything programındaki sevgili chas ve diğerleri!

Lütfen ama lütfen ama lütfen ama lütfen ...... ama lütfen ben de sizin programınızda çalışayım. Böyle TR şubesi gibin. Süper olur cidden.





20 Mayıs 2010 Perşembe

Guidance.



Bulok ve okuyucuları!
Sizlere şu an iyilik yapıyorum. İleride teşekkür edersiniz.
(Not: çok işinize yarayacak altın bilgiler ha.)


pıroğram.

Bulok,
Tam 20 gün sonra okulum bitiyor. Mutluyum sevindirikim. Yaşlı akrabalarımın tabiriyle "diploması olan yalancı" olcam. =) Güzel şey. Neysem konu bu değil. Artık mezun olacağımdan, stajı başlatana kadar kendime bir pıroğram hazırladım. Böyle şunu yapçam bunu etçem diye. İşbu pıroğramın başında ninjutsu geliyor. Çok sevdim var ya. Ondan yapçam ben dedim görür görmez. Böyle çaba harcamadan onun zayıflıklarını kullanarak karşıdakini etkisiz hale getirmece. FUN!!! ve tam benlik. Mesleğimle de paralel olur gibi sankim. Karşımdakinin zayıflıklarını kullanarak onu ezip sömürmece. MORE FUN!!!

Anlayacağın bulok! Let the fun begin in 20 days! =)

güldüm.

Bugün sabah 7.46 da aldığım mesaj sinirimi alt üst etmişti; çünkü uyuyordum ve rahatsız edilmiştim. Ancak bu kadar ön yargılı olmamak gerekirmiş. Çok da eğlendim. Öyle işte. Fena güldüm ha. :D

yeni bir şey bu.

İnsanlara derdimi anlatmaktansa onlarınkileri dinlemeyi daha çok sevdiğimi farkettim. Garip. Ama öyle işte. Bunu daha da çok, farkında olarak uygularım ki artıkın.

18 Mayıs 2010 Salı

bö.

En sevdiğim şeylerden birinin insanları "bö" demek suretiyle korkutmak olduğunu farkettim.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

göz kremi.

Bu sabah uyandığımda gözümü açamadım. Hani sabahları tatlı bir uyku vardır, midenizde sıcak ve hoş bir his uyandırır gözlerinizi açmak istemezsiniz, açtığınızda üşüyeceklerini düşünüp de. Gerinirsin böyle bir kedi gibi yatağın içinde, esnemenin verdiği mutluluk yorganın açılması ile yarıda kalırken işte o an gözünü açarsın.

Bu sabah o an gözümü açamadım işte.

Ancak kalkmam gerekiyordu. Okula gidilmeli devamsızlık söz konusu olmayan bir bölümde okusam da. Yataktan zorla da olsa çıktım. Gözlerimi açmaya çalıştım: birini açabilmiştim, diğeri hala kapalıydı. Banyoya girdim. Soğuk suyun yüze çarpması kadar iyisi yoktur insanı ayıltmada diye düşünerek yüzümü yıkadım ve uyanmıştım. Gözlerim kapalı başımı kaldırdım, yüzümü havluyla kuruladım ve havluyu yüzümden indirdikçe gözlerimi açmaya başladım. Ancak biri hala açılmıyordu.

Sol göz kapağım şişmişti. Tamamen. Nasıl? Neden! vb. diye düşünürken bir iz aramaya koyuldum. Sivrisinek olmalı diyordum. Ancak bir iz yoktu. Okula giderken eczacıya gösteririm diyip üzerinde durmadım. Ancak buna neden olduğundan şüphe duyduğum bir kişiye bu şüphemi anlatan bir mesaj attım. Sonrasında klasik bir okul sabahı gibi evden çıktığımda haricen sadece eczaneye uğrayıp gözümü göstererek "iyileştirin." dedim. bir krem verdiler.

Göz kremi. Şişlik göz kapağında olduğundan göz kapağına sürdüm ancak okulda doktora uğradığımda doktorun benimle dalga geçeceğinden habersizdim. Meğersem bu krem doğrudan göze uygulanıyormuş. Sabah-akşam kullanılcakmış. Biraz önce kullandım. Ancak burada ailenin tüm fertlerinin beni tutup zorla sürdüğü de bir gerçek.

Benim gözüm ama. Yakıyor ama. Kırparım ki. Suratımı kaçırırım ki.

Daha da sürmem dedim.


Öyle.

gurup.

Feysbukta bir grup gördüm :D

"Devamsızlık mı devamsızlık ne arar lan hukukta."
artiz-pazar kombinasyonunu kuran amcanın fotosunu da koymuşlar.

Kendimi ayrıcalıklı hissettim. Öyle bir üstatla bir tutulmak. Cidden. Süper.

14 Mayıs 2010 Cuma

istanbul.

Bulok!

Artık trafik sıkıştığında sevinir oluyorum. Büyük bir karmaşa, arabalar tetikte, sürücüler gergin... Ancak tüm bunları beğeniyorum. İstanbul hasreti bu seviyeye ulaştı. Trafiğini bile özlüyorum İstanbul!

Öyle işte.

11 Mayıs 2010 Salı

beyaz ışığa doğru yürümek.

Bulok, galiba ölüyorum. Çok acı çekiyorum yaa. Nefes almak zor geldi bugün. Öyle yani.

2 Mayıs 2010 Pazar

gariptir ki yine kırıldım. vol.2

Hayatımda ilk defa biri bana beni unutmak istediğini söyledi bulok. Hayatından benim hatıralarımı çıkarmak istediğini söyledi. Ve ben ona bunu yaptıracak, yapmasına neden olacak bir davranışta bulunmamışken. Bildiğin yıkıldım.

Jon foster a benziyen şahıs. Umarım beni unutursun ne diyim.

Böcekler çok laubali.

Günümüz böcekleri de pek bi laubali azizim. Havalar ısınır ısınmaz ortaya çıkıyorlar. Onları gereksiz ve iğrenç ve korkunç ve tiksinç bulmam bir yana bu şekilde birden türeyip nisan-mayıs gibi ortaya çıkmaları ve kendilerini aşırı derecede hissettirmeleri daha da sinir bozucu. Bir de bu samimiyet nereden geliyor diye soruyor insan? Hemen daha tanımadan etmeden yok birine görünelim, yok efendim üzerine çıkalım bir de ısıralım. Bu laubaliliktir. Kınıyorum. Gereksizsiniz. Gidiniz. Eksikliğinizi hissetmem.

Not: Arılar ve karıncalarda zehirli olmayanları bu yazıya dahil değildir.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

DCMB Sendromu.

Kendime tanı koydum en sonunda. DCBM sendromu ile karşı karşıyayım. Cidden garip, saçma ve mantıksız. Yani benim için ideal ve doğru tanı. =)

Sendromun belirtilerini veya sonuçlarını anlatmayacağım. Sadece bu tanıyı koyma sürecimi anlatıcam:

Bir haftadır kendime özen gösteriyorum. Doğumgünü haftam ne de olsa. Pazartesiden beri cidden dikkatliyim bu konuda. Saçımı taramadan çıkan ben her gün fön çektiriyordum o derece yani. Neyse, tüm bunlar bir yana insanlar bunu farketmeye başladı. " Denge fakiri hanım. Çok güzelsiniz." "Denge fakiri, çok güzel olmuşsun." vb. vb. ... Bunlara teşekkür ettim. Başta hoşuma gitti. Sonra bi iki şey farketmeye başladım. Dün en son çok melez bir güzelliğim olduğu söylendi. Benzersiz, eşsiz bir güzellikmiş. Öyle dendi. Eve geldiğimde şu kafama dank etti. Çeşitli nedenlerden ötürü bana güzel olduğumu söylemeleri bana işkence ediyor. Öyle böyle değil. Acı çekiyorum resmen. Sinirimi bozuyor. Anlatamam.

Bu sebeple. Dont Call Me Beauty (DCMB). Bu kadar.

Hala sinirim bozuk ya.

29 Nisan 2010 Perşembe

Doğumgünüsüm.

Bulok!!! Doğumgünüsüm geçti. =) Çok eğlendim. Hatta çok eğlendik. Bi nesnel eğlenememiş öyle diyorlar. Neysem. Seneye kısmetse bi daha eğleniriz.

12 Nisan 2010 Pazartesi

Değer kavramı.

Uzun süredir bunu düşündüğüm oluyor bulok. Arada kafama takılıyor. Hepsi de yalan bulok yaa. Değerin özü yalan.

Şöyle ki,

  • Bilinen en değerli değerlerden biri paradır. Bunun için adam bile öldürüyorlar. Eee paraya değer vereni yok eden değer ne kadar değerlidir ki?
  • Daha sonrasında başarı da değer verilen bir değerdir. Başarıyı başkalarının üzerinden geçerek kazanmaya uğraşanların çok olduğu bu dünyada asıl başarının ne, hangisinin değerli olduğunu çözmek zor.
  • Böyle bir de zaman değerli derler ya. Zamanı harcamak kavramı zaten bu değerin ne kadar değersiz olduğunu harcamyıp atmaya yönelik olduğunun göstergesi değil mi?
  • Sevgi... Diğer bir değer. Toptan yalan yaa.

Saçma işte herşey. İnan bak.

The Fact.

1- Dengesizim.
2- Dengesizsin.
3- Dengesiziz.

Öyle yani.

Doğum günü heyecanı.

Bulok. Doğumgünüm yaklaşıyor.

Pek mühim.

=)

hayatımın spoiler'ı.

Bugün arkadaş- ki çok sevdiğim bir tanesi- ile Ally McBeal dizisinden bahsediyorduk. Yeni yeni izliyorum ben, o da bitirmiş en etkilendiği bölümden bahsediyordu. Konuşma şöyle devam etmiştir:

+ Eee...
- Ya bu Billy öldükten önce miydi sonra mıydı hatırlamıyorum ama-..
+ Ha- he -höü - ney- kim- nasıl- billy -ne - nasıl- öl- ne?!
-Vıhaah özür dileriiiim... Tanrım. Beni şu an tokatlayabilirsin. Yerinde olsam atmıştım.

zor vre bulok.

Bazı insanlar o kadar rahat o kadar mutlu yaşayabiliyorlar ki şaşırıyorum bulok. Şans eseri yaşıyoruz bu ülkede be bulok. Bugün bir kapkaça şahit olduk da topluca. Bildiiğin kalabalıkta filan. Kızı sürükledi adam ve millet(biz de dahil) izledik sadece. Yaşamak zor.

Yaşamak zor da. Buna ek olarak daha da zorlaştırma özelliğimize bayılıyorum. Cidden. Böyle bir bıkkınlık. Bi sıkkınlık var.


9 Mart 2010 Salı

needle-fobia

Bulokçum, bu aralar mevsim değişikliğinden ötürü sürekli uyuma isteği taşıyordum. Bugün nedenini anladım.

İğneler.

İğnelerden korkuyormuşum ve bil bakalım bulok başka kim korkar iğnelerden çocuk olmamasına rağmen: Uyuyan Güzel

Hı hı bu sonuca vardım bulok. Her şey aydınlandı.

İğnelerle ilgili olarak da: Bugün tam 8 tanesine maruz kaldım. Acı içindeyim. En iyisi gidip uyuyayım. Sonra pirens gelsin böyle british, irish filan. Ejderhayı öldürsün ama. Ki ejderhayı bulmak da kolay olmucaktır. Geçen kaybetmiştim de.

26 Şubat 2010 Cuma

stilldengefakiri

Bulok farkettim de kuruldugun ilk gunden bu yana pek bi denge fakiriyim.

25 Şubat 2010 Perşembe

lise servisi insani.

Bugun okuldan semt servisi ile donmek zorunda kaldim. Isin aci tarafi okula yine semt servisi ile gitmis ve sadece 1 saat derse girmistim. Ders iptal filan oldugundan degil gerci basta hoca yok diye diger dersi bekledim o da bir saatti sonra da bi proje seysi vardi ki neyse, konumuz bu deil. Iste servisle donerken Oran'in oralarda filan aklima bi soru geldi birden:

"Bizim serviste bir T vardi; acaba noldu ona yahu?"

Sonra baktim telefon numarasi hala duruyor filan. Bu soruyu ona sordum mesaj ile. Kendisi de bilemedi heralde selam naber dedi sadece. Neyse deisik oldu bu 4 sene konusmadim ve boole mesaj atinca aptal bi gulumseme filan olustu insanin yuzunde.

Iyi cocuktu yaa. Ama fenerliydi, ama kopegi vardi, ama collie idi. Neyse iste.

Homor kedisi.

Bulok, homor kedisi nedir bilir misin? Bir gun kardesim iste 4.5 5 yasindayken odadan aglayarak cikip ama anlamiyorsunuz pembe kedi benim bu ailede ablam homor kedisi demisti. Simdi bu hikayeden anladiysan bana da anlat hakaret etti mi tam cozememistim.

19 Şubat 2010 Cuma

18 Şubat 2010 Perşembe

soru 3.

Gugli gugli gugli nin uzaklaştıramayacağı şey var mıdır? Bunu merak ediyorum.

Aslında denemedim. Misal izinsiz video çekenlerde işe yarar mı aceba? Bu önemli.

Herkesin merak konusu. Biliyorum. Dile getiren ben oldum sadece.

Öyle işte.

17 Şubat 2010 Çarşamba

Hübelek.

Bulokkk!!!!


Kablo bulundu.

Cidden.

Artıkın fotoğraf çekebileceğim. Birileri bardakların bulunduğu kutuya koymuş. Yuh. Ama neysem. Bulundu ya artık.


Ohh. Öyle işte.

16 Şubat 2010 Salı

Küstüm.

Bulokçum İsveç'e gitme ihtimalimin ortadan Toefl kursu ile kalkması beni benden aldı ki sorma. Bir de anlamadım beni orada sınava soktular bir şeye çalışamadan edemeden 91.4 aldım. O gerçek toefl sınavı ise bırakın beni yaa azad edin. 80 geçme notuymuş.

I'm awesome. her zamanki gibi. Ancak yine her zamanki gibi It's not enough.

Doktorlar üzerime çok geliorlar bu aralar kanım kalmadı be almayın artık. Dedem de iyileşsin. Bazı arkilerime de sağlam kızdım ki anlamıyorlar ki söylemicem de. Bok. Öyle işte.

Özetle bulok hayata küstüm bu hafta.

10 Şubat 2010 Çarşamba

soru 2.

Bulok niye hep başlık soruyorsun yazılarıma?

Bunu da merak ediyorum. Öyle yani. Düşünsene saçma değil mi? Her dialoğun başında başlığı söylesek çok garip bir dünya olmaz mıydı?

Misal:

+Kahvaltıya ekmek almak. Bakkal amca ekmek çıktı mı?
- Günün siftahını yapmak. Çıktı çıktı dolaptalar al oradan kızım.


veya.
(Himym daki Barney'den alıntı)

+ Another girl to rock. Right now there is noplace i would rather be in nor noone i would rather be with.
- Finding the one. (Thinking about is it too soon to kiss or am i rushing to much?)


yahut.
Başlık tek taraflı konur diyenler için:

+ Dolmuştan sağlıklı inebilmek endişesi.Müsait bir yerde.
-Durakta mı canım?
+ Ha. Hö. Hı evet.
-Peki canım.
*(+'nın iç sesi) bok ye.

Hiç mantıklı değil. Gördüğün üzere garip olurdu bu bulog. Ki eğlenceliye benziyor. Yapmalı sanki. =)




soru 1.

kepçe ile kelepçe arasında bağlantı var mı bulog?

Bunu merak ediyorum.

Misal vrak- evrak (belge-belgeler) şeklinde veya velet-evlat (çocuk-çocuklar) tarzında olabilir mi? Birbirinin kökü, edilgeni, ettirgeni olabilir mi?

Bunu merak ediyorum işte.

Şöyle ki.

Kişinin ağrısı tutar, diline vurur ve yakınmaya başlar.
+Anam, anam. Ölüyorum, anam yanına geliyorum. Anaaağm.
(Bu şekilde 5-10 dk sonra..)
+Anam, geliyorum yanına anam, ölüyorum anam.
Bu duruma artık katlanamaz hale gelen eşi şöyle karşılık verir.
-Aaah yeter beya, azcık da sus. Haber vermeden git de sürpriz olsun.

bugün oldu bu.

Annemle active englishe gittik. toefl kursu için. lazım olur diye. İşte orada broşürlere bakarken şunu gördüm. Yoğun program alırsam almancam 8 ayda bitiyor. Toefl kursum da 3 ay sonra biticek. 4. ayda da(haziran oluor o) italyancaya başlayabilirim. Manyak süper olur bence. O da 1 senede bitse, İspanyolca alırım almanca bitince. 2012 de bu şekilde 5-6 dil biliyor olurum. Süper olur. Cidden.

Anneme bu planımı anlattığımda manyak mısın dedi, takıntılı mısın dedi, mükemmeliyetçisin biliyorum da bu kadar da olma dedi. Planlarımı onaylamadı. (ki diplomamı aldığım anda ileri sürdüğü "okulun var" mazereti kalkacağından yaparım hepsini)

Öyle işte bulok. Çok mutlu oldum. Bööle her dili bilsem ne süper olur. İnsan heyecan oluyor dil öğrenince. Bir de dil ...... öğrenilmez diye bir söz var italyan diyorum, ispanyol diyorum. Süper ki. delüü.

dragon age.

oynamalı, oynatılmalı.

9 Şubat 2010 Salı

Uzun zaman oldu.

Evet bulok seni ihmal ettiğimin farkındayım. Ama kendime has nedenlerim vardı. Bu terimi de anlamamışımdır zaten kendime hasmış, kime has olacak ayrıca niye has oluyor. Üfff. Kendimce nedenlerim vardı işte. Bu da kötü ama konumuz bu değil bulok.

Böyle söylemek anlatmak isteyip de kelimelerin ağzından dışarı çıkamaması, dişlerin hapishane parmaklığı gibi kelimelerin dışarı çıkmasına izin vermemesi gibi şeyler. Bunlar hoş şeyler değil. Cidden. İnsan paylaşamıyor ama. Paylaşsa da bir faydası olmaz. Anlatamıyor insan işte. Anlatmaya utanıyor belki. Bilmiyorum. Neyse, konu değişçem.

Müjde: Baş dönmem geri geldi. Özlemiştim kendisini, arayı açtığı için kırgındım ya. Bu sorunu da geride bıraktığımıza göre. Görüşürüz bulok. Daha sık yazmak dileğiyle.

30 Ocak 2010 Cumartesi

kablo kayıp vol. 846587364587388372865837!

Evet bulok. Artık hesaplayamayacağım kaçıncı oluşunu. Ama ne zaman dijital bir alet alsam ve kablosu olsa kayboluyor. Cidden. Mp3 player, bilg. ata kablosu, şarj kablosu, telefon şarj kablosu, foto makinenin bilg. ara kablosu vb. kayıp. Kayıplar. Bence bizim evde kablo hırsızı teletabiler var. Bunun mantıklı tek açıklaması anca bu olabilir.

15 Ocak 2010 Cuma

sinirliyim bulok.

Bugünlerde her şeye sinirlenebiliyorum diyebilmeyi dilerdim bulok. Ancak her şeye sinirlenmiyorum, her şey sinir bozucu ve malca. Yani IT'S NOT ME, IT'S THEM.

Misal,

  • Cep telefonlarının varlık nedeni, ev dışında da insanlara iletişim fırsatı sunmaktır. Yani sen bir cep telefonuna sahipsen; boktan yere kapatamazsın. Senin dışarısı ile iletişim kurma hakkın olduğu kadar benim de seninle iletişim kurma hakkım var. Turkcell, Avea veya Vodafone senin hattını yok yere kesse ve sen kimseyle ulaşamazsan ne kadar gıcık olursan; telefonunu amaçsızca (rahatsız edilmek istememek için neden değildir. Kim sanıyon kendini Beckham ailesi üyesi mi) kapattığında o gıcıklığı bize yaşatıyorsun. Bu da sana MAL, aptal, GERİZEKALI, şebelek vb deme hakkı veriyor. En kısa zamanda bok yemen dileğiyle..

  • Arkadaş olmak bazı yükümlülükler getirir. Mesela, arkadaşını gördün mü gülümser, selam verir, nasıl olduğunu sorarsın ve işin de yoksa sohbetini sürdürürsün. Yok yere kafanı çevirip selam vermemezlik etmezsin. Hani eğer arkadaşınsam; dünyadaki ender şanslı insanlardansın demektir, şansını fazla zorlamamanı da öneririm.

  • Benim kardeşimi sevmediğini söylediğinde seni doğal karşılamamı bekleyecek kadar gerzek olunmamalı.

  • Sadece iş düştüğünde irtibata geçilmesi durumunda; eğer benim işimin düşeceği biri değilsen; ciddi anlamda çekip gitmeniz hızla önerilir. Cidden.

Bunlar olduğunda herkes kızar. Ben bu kadar sabrettiğime göre bir sürü artı karma toplamışımdır diye düşünüyorum.

Sonuç: ***sansür*** Geldiğiniz için teşekkür ederim. Şimdi dağılabilirsiniz.

6 Ocak 2010 Çarşamba

Bir deli daha gitti.


Bulokçum icra iflas ödevi yaparken yine konudan sapmış milliyetin ana sayfasına bakıyordum. Orada gördüğüm haber beni üzdü.



Brittany Murphy ölmüş. Kalp krizinden. Daha yeni 20 Aralıkta. Kalp krizi nedeni estetik ameliyatlrdan ötürü aldığı ilaçların çok olmasıymış.


Malkavian gibiydi merhume. Deli deli bakardı. Bir deli daha gitti işte. Başın sağolsun dünya, başın sağolsun Malkavian Network.